ÇORAK ÜLKE III. ATEŞ TÖRENİ Irmağın tentesi çökmüş: damar parmaklarıyla Son yapraklar kavrayıp gömülür ıslak setlere. Yel Arşınlar kavruk ülkeyi duyulmadan. Su perileri gitmiş. Nazlı Thames, usulca ak, bitinceye kadar türküm. Üstünde ne boş şişeler, sandviç kağıtları, Ne ipek mendiller, karton kutular, izmaritler, Ne de başka izi yaz gecelerinin. Su perileri gitmiş. Ve dostları, kent kodamanlarının aylak mirasçıları, Gitmişler, adres falan bırakmadan. Leman gölünün kıyısında oturdum da ağladım. Nazlı Thames, usulca ak, bitinceye kadar türküm, Nazlı Thames, usulca ak, sessiz ve kısadır sözüm. Ama ansızın soğuk bir yel ve duyarım ardımda Kemik takırtıları ve kikirdemeler, kulaktan kulağa. Bir sıçan otların arasından usulca süzüldü Yapış yapış karnını toprağa sürterek, Avlanırken ben durgun sularında kanalın Havagazı fabrikasının ardında, bir kış akşamı, Aklımda kral kardeşimin uğradığı deniz kazası Ve kral babamın ölümü, ondan önce. Aşağıda ıslak toprakta çıplanmış ak gövdeler Ve basık ve kuru tavanarasındaki kemikleri Yıllardır takırdatan ayaklarıydı sıçanların. Ama ben ardımdan, zaman zaman, duyarım Korno-motor seslerini ki getirirler nasılsa Sweeney'i Mrs. Porter'a baharda. Ooo! Dolunay doğup üstüne parlasın Mrs. Porter'la kızının Onlar sodalı suda yıkar ayakların' Et O ces voix d'enfants, chantant dans la coupole! (7) Cik cik cik cık cık cık cık cık cık Onca zorlanmış Tereu (8) Düşcül Kent Boz sisi altında bir kış öğlesinin Mr. Eugenides, İzmirli tüccar, Tıraşsız, bir cebi kuşüzümü dolu, CIF Londra: Belgeler para ödenince, Kaba bir Fransızcayla, ne dersin, dedi, Canon Street Otelinde öğle yemeğine, Sonra hafta sonu tatiline Metropole'de. Erguvanımsı saatte ki bakışlar ve sırt Doğrulur masadan ve insan makinesi bekler Avara çalışan, bekleyen bir taksi gibi, Ben Tiresias, iki hayat arası bocalayan, kör, Pörsük dişi memeli yaşlı adam, nasıl sezmem, Erguvanımsı saatte, akşam saatinde ki çıprınır Yuvaya doğru, gemicileri yuvaya getirir denizden, Daktilo kız çay zamanı yuvada, sabah sofrasını toplar, Sobasını yakar, düzenler hazır yiyecekleri masada. Pencerinin dışına korkusuzca astığı İç çamaşırları güneşin son ışınlarıyla yanar, Ve yığılmış üstüne divanın (geceleri yatağı) Çoraplar, terlikler, kombinezonlar, korseler. Ben Tiresias, pörsük hayvan memeli kocamışa yeter Yeter de artardı bu sahne, gerisine gelince -- Yolu gözlenen konuğu bekledim ben de. Adam, iğrenç suratlı bir gençtir, gelir, Sıradan bir emlakçı katibi, küstah bakışlı, Aşağı kesimden biri ki kurumlu hali sırıtır Bir Bradford milyonerinin ipek şapkası gibi. Umduğu gibi, zaman en uygun zamandır, Yemek bitmiş, kadın oyalamaya çalışır, İstemese bile engel de olmaz kadın. Ateşlenmiş ve kararlı, adam hemen saldırır; Hiçbir engele rastlamaz okşayan eller; Karşılık mı bekler adamdaki kör gurur, Kayıtsızlığı da hoş karşılar. (Ve ben, Tiresias, önceden acısını çekmiş Aynı yatak-divanda oynayan oyunların, Ben ki Thebai surlarına sırtını dayamış, Yürümüşüm safında en aşağılık ölülerin.) Adam son bir öpücüğe daha kıyar, El yordamıyla iner ışıksız merdiveni. Kadın döner, bir an pencerede görünür, Sanki habersizdir aşığının gittiğinden, Kafasından puslu bir düşünce geçer: "Neyse bu da bitti, iyi ki bitti hem." Bir gün gelir düşer de yosma kadın Yalnızken gene dolanırsa odasında, Eli saçlarına gider kendiliğinden Ve bir plak koyar gramofona. "Sulardaydım, bu ezgi çalındı kulağıma" Ve Strand boyunca, Queen Victoria Caddesine dek. Kent, ey Kent! arasıra duyarım Lower Thames Caddesinde bir meyhaneden Bir mandolinin hoşa giden dertlenişini Ve öğle yemeğindeki gürültüsüyle sohbetini Balıkçıların ki orda yaşar duvarlarında Magnus Martyr Kilisesinin, Büyük görkemi İyon beyazıyla altın renginin. Irmağın terlediği Yağ ve katran, Mavnalar sürüklenir Alçalan sularda, Al yelkenler Dopdolu Yelle, yelpirder koca serende. Mavnalar yıkar Sürüklenen paraketeleri Varırlar Aşağı Greenwich'e Köpekler Adasından ileri. Weialala leia Wallala leialala Elizabeth'le Leicester, Çekilen kürekler, Teknenin kıçı Yaldızlı deniz kabuğu Al ve altın, Sert soluğanlar Yıkadı kıyıları, Güneybatı yeli Çan seslerini Ak kulelerin Weialala leia Wallala leialala "Tramvaylarda tozlu ağaçlar. Highbury'denim. Richmond'la Kew idi Beni mahveden. Bir kanodaydı, dapdar, Richmond'un yanında kaldırdım dizlerimi." "Moorgate'in gediklisiyim ve gönlüm kırık dökük. Her şey olup bitince Ağladı adam ve sözerdi 'yeni bir yarın'. Ses etmedim. Nemeydi benim gücenme." "Margate kumsalındayım. Bağlayamam ki Hiçbir şeyi hiçbir şeyle. Ucu kırık tırnakları kirli ellerin. Benim halkım gönülsüz halk, ummaz ki Hiçbir şey." la la Sonra vardım Kartaca'ya Yanıyor yanıyor yanıyor yanıyor Ey Tanrım Sen kurtar beni Ey Tanrım Sen kurtar yanıyor T.S.Eliot Açıklamalar : 7 : Ve ey çocuk sesleri, kubbelerde çınlayan! Verlaine 8 : Tereu : Bülbül sesine ökyünmeden kullanılır Tereus : Philomel'i kirleten kral.