ALACAKARANLIKTA Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe sen nice zamandır yıllanmış gecenin şarabı aşkına, ben ise sabahın hiç sıkılmamış pınarı uğruna. Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte. Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası. Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadan sen, hem de yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlığı kadar. Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında, sana bir kadeh için - kutlamaktır önemli olan yitirilmişi- bana da isli cam kırıklarım için - ateşe saçılmakta. Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak. Anlaşılır şimdi kimin çekindiği, ve kimin sözünü unuttuğu. Sense ne bilirsin, ne de istersin tanımayı, kenardan içersin, serindir diye ve ayık kalırsın, tıpkı eskisi gibi, üstelik belli ki, kaşların hala çıkmakta! Bana gelince, bilincindeyim yaşadığım aşk anının, cam kırıklarım saçılıp ateşe, yine o eski kurşuna dönüşürken. Duran benim merminin ardında, hayal gibi, yalnızca tek gözü açık, hedefinden emin, ve sıkıyorum onu, sabahın ortasına. Ingeborg Bachmann