YARATICI
EVRİM'den
A) Nesnenin biricik ve bunun
sonucu ifade edilemez olarak sahip olduğu şeyle
bir olmak için o nesnenin içine taşınılmayı
sağlayan bu entellektüel sempati türü sezgi
olarak adlandırılır. Aksine, analiz, nesneyi
daha önce bilinen yani bu nesneye ve diğerlerine
ortak unsurlara indirgeyen işlemdir. O halde bir
şeyi analiz etmek, onu o şey olmayan şeye göre
açıklamaktır. (...) Çevresinde dönüp
durmaya mahkum olduğu nesneyi kucaklamanın
sonsuzca tahmin edilmemiş isteği içinde olan
analiz her zaman eksik olan tasarımı tamamlamak
için sonu gelmez bir biçimde görüş açılarını
çoğaltır, her zaman eksik olan anlatımı
tamamlamak için sembolleri ara vermeden değiştirir.
O halde analiz sonsuza dek sürecektir. Ama sezgi,eğer
mümkünse yalın bir eylemdir. (...) En azından,
hepsini yalın analizle değil sezgiyle içeriden
kavradığımız bir gerçek vardır. Bu, zaman içindeki
kendi akışı içinde kendi öz kişiliğimizdir.
Süregiden kendi benimizdir. Entellektüel veya
daha çok tinsel olarak başka hiçbir şeye eğilimli
olmayabiliriz. Ama kesinlikle kendimize eğilimliyiz.
Sezgi, bir kez yoğunlaştığında,
düşüncemizin alışkanlıklarına uygun olan
ve değişmez kavramların içinde çok fazla
gereksindiğimiz sağlam dayanak noktalarını
bize sunan bir anlatım ve uygulama biçimi
bulmalıdır. Bu, kesinlik, belirgin ve de genel
bir yöntemin özel sınırsız genişlemesi
olarak adlandırdığımız şeyin koşuludur.
Oysa bu genişleme ve mantıksal mükemmelleşme
çalışması yüzyıllar boyu sürebilir, buna
karşın yöntemin üretici eylemi yalnızca bir
an sürer. İşte bu sebepten çoğu zaman
sezgiyi unutarak bilimin mantıksal aygıtını
bilimin kendisi olarak kabul ediyoruz.
Filozoflar ve bilim adamları
tarafından bilimsel bilginin göreceliği hakkında
söylenen herşey bu sezginin unutuluşundan
kaynaklanmaktadır. Daha önceden varolan
kavramlar aracılığıyla sabitten devingeene
giden sembolik bilgi görecelidir. Ama devingenin
içine yerleşen ve şeylerin yaşamını
benimseyen sezgisel bilgi göreceli değildir. Bu
sezgi bir mutlağa varır.
B) İçgüdü sempatidir. Eğer
bu sempati konusunu genişletebilir ve de kendi
üzerine düşünebilirse, gelişmiş ve düzelmiş
zekanın bizi maddenin içine sokması gibi, bize
canlıyla ilgili işlemlerin anahtarını
verecektir. Çünkü zeka ve içgüdü birbirine
zıt yönlere dönmüşlerdir, zeka cansız
maddeye, içgüdü yaşama yönelmiştir. Zeka,
eseri olan bilimin aracılığıyla bize, gitgide
daha tam olarak fiziksel işlemlerin gizini
verecektir; zeka yaşamdan bize yalnızca
devinimsizlik terimleriyle bir anlatım getirir.
Nesnenin içine girmek yerine, dışarıdan
kendine çektiği nesne üzerinde mümkün olan
en yüksek sayıdaki görüşü elinde tutarak dönüp
durur. Ama sezginin bizi götürdüğü yer yaşamın
tam içidir. Bu sezgi, yansız, kendinin
bilincine varmış, nesnesi üzerinde düşünebilen
ve onu sınırsızca genişletebilen bir içgüdüdür.
Bu tür bir çaba olanaksız
değildir. Bu, insanda normal algının dışında
estetik bir yetinin varlığının kanıtladığı
birşeydir. Gözümüz canlı varlığın çizgilerini
aralarında düzene girmiş biçimiyle değil,
yanyaya eklenmiş olarak görür. Yaşamın eğilimi,
çizgiler arasında koşan, onları birbirine bağlayan
ve onlara bir anlam veren yalın devim gözden kaçar.
Sanatçının bir tür sempatiyle nesnenin içine
yerleşerek ve bir sezgi çabasıyla uzamın
kendi ve modeli arasına koyduğu engeli kırarak
yakalamayı amaçladığı bu eğilimdir. Dışsal
algı gibi bu estetik sezginin yalnızca
bireysele ulaştığı doğrudur. Ama, fizik
biliminin, dışsal algı tarafından belirlenen
yönü sonuna kadar izleyerek tikel olguları
genel yasalara kadar götürmesi gibi, sanatla
aynı yöne yönelmiş ve konu olarak genelde yaşamı
ele alan bir araştırma düşünülebilir. Kuşkusuz
bu felsefe hiçbir zaman, bilimin kendi
nesnesinden edindiği bilgiyle karşılaştırılabilir
bir bilgiyi nesnesinden elde edemez. Zeka, çevresinde
içgüdünün, sezgi olarak genişletilmiş ve
yetkinleştirilmiş olsa da sadece belirsiz bir
bulutsuzluk oluşturduğu, aydınlık bir çekirdek
olarak kalıyor. Ama, saf zekaya ayrılan
bilginin eksikliği durumunda, sezgi bize, zekanın
verilerinin eksik olduğu şeyleri kavratabilir
ve bizim onları tamamlamamız için gerekli aracı
sezinlememizi sağlar.
Henri Bergson
|