ÇORAK ÜLKE II. BİR SATRANÇ PARTİSİ Kadının koltuğu, yaldızlı bir taht gibi Çil çil yansıdı mermerde ve ayna - Destekleri salkımlı asmalarla bezenmiş Birisinden bir altın Küpidon baka kalmış, (Biri de gizlemiş gözlerini kanadıyla)-- Çiftleyip alevlerini yedi kollu şamdanın Yansıtıı ışığı masanın üzerine, tam da Yükselirken mücevherlerin parıltısı Öbek öbek atlas döşeli kutulardan; Fildişi ve renkli camdan şişeciklere, Tapasız, sinmiş acayip, sentetik parfümleri, Macun, toz ya da sıvı -- bunalttı, şaşırttı Ve boğdu duyuları kokularla; tedirgin olup Pencereden gelen esinle, kokular yükseldi Besleyerek upuzun alevlerini şamdanın Ve savurdu dumanları bölmeli tavana, Tedirgin edip desenlerini oymalı tavanın. Geniş kızılağaç kaplama, renkli taşla çevirili, Bakır kakmalı, bir yeşil, turuncu yanıyor Ve bu içli ışıltıda oyma bir yunus yüzüyordu. Antik şömine üstündeki tabloda anlatılan, Sanki bir pencereydi ormana açılan, Değişimiydi Philomel'in, o barbar kralın Onca zorladığı; ama bülbül kesilmiş orda, Sarmıştı tüm çölü kirletilemez bir sesle, Ve hala ağlıyordu ve dünya hala o yolda, "Cik cik!" kös dinlemiş kulaklara. Ve zamanın öbür solgun artıkları da Anlatılmıştı duvarlarda; ısrarla bakan biçimler Dört yönden sarkmış, eğilip susturuyordu odayı. Sürüklendi merdivende adımlar. Ocağın ışığında, fırçanın altında, saçları Alevli oklar gibi dağılmış Işıl ışıl konuşurken, artık zalimce susacaktı. "Sinirlerim bozuk bu gece. Çok bozuk. Gitme kal. "Bir şeyler anlat. Neden konuşmazsın hiç. Konuş. "Ne düşünüyorsun? Ne düşüncesi bu? Ne? "Ne düşünürsün böyle bilmem ki hiç. Düşün bakalım." Sanırım biz dönekler geçidindeyiz, Ölü adamlar orda yitirmişti kemiklerini. "Nedir bu gürültü?" Eşikten esen bir yel. "Peki ya bu gürültü? Zoru nedir bu yelin?" Hiçbişey gene hiçbişey, "Bilmez "misin hiçbişey? Görmez misin hiçbişey? Hatırlamaz mısın "Hiçbişey?" Hatırlarım Şu incilerdi adamın gözleri bir zamanlar. "Diri misin, değil misin? Hiçbişey yok mu kafanda?" Ama O O O O şu Şekispiyerimsi cümbüş --- Hem ne incelik Ne yetkinlik "Ne yaparım şimdi ben? Ne yaparım ben? "Öyleyse hemen fırlayıp sürterim sokaklarda, "Saç baş darmadağın. Peki ne yaparız yarın? "Ve her günü Tanrının?" Sıcak su saat onda. Yağmur varsa, kapalı bir araba saat dörtte. Sonra bir el satranç oynayacağız, Kapaksız gözlerimiz kısılmış, kulağımız kapıda. Kocası terhis edildiğinde Lil'e dedim ki --- Esirgemedim sözümü, hem yüzüne söyledim, VAKİT TAMAM, BEYLER, KAPATIYORUZ Bak Albert dönüyor, çekidüzen ver kendine biraz. Bilmek ister n'aptın sana verdiği parayı, Dişlerini yaptırman için. Verdi, hem de yanımda. Gel çektir tümünü, Lil, güzel bir takım yaptır, İnan ki, demişti, yüzüne bakasın gelmiyor. Al benden de o kadar, dedim, Albert'ciği düşün bir, Dört yıldır askerdeydi, gününü gün etmek ister, Bunu sende bulamazsa, başkaları var, dedim. Ya, öyle mi dedi. Olabilir a, dedim. O zaman bir kapı bulurum, dedi, ama açık konuşsana. VAKİT TAMAM, BEYLER, KAPATIYORUZ O işten hoşlanmasan da dayanmalısın, dedim. Yok, yapamam, dersen, başkaları seçip kapar. Albert çekip giderse, bilir miydim? deme sakın. Utanmalısın, dedim, böyle yaşlı görünmekten. (Oysa, ancak otuz birinde.) Elimden ne gelir, dedi, suratını asarak, Hep aldığım o haplar, düşürmek için, dedi. (Beş tane vardı, minik George'da az kalsın ölüyordu.) Ezzacı her şey düzelir, dedi, ama nerde eski halim. Sen eni konu aptalmışsın, dedim, Ya Albert rahat bırakmazsa, sil baştan, dedim. Çocuk istemiyordun da niye evlendin? VAKİT TAMAM, BEYLER, KAPATIYORUZ Neyse, Albert geldi o pazar, sofrada sıcak domuz budu, Yemeğe bırakmadılar beni, tatmalıymışım sıcacık -- VAKİT TAMAM, BEYLER, KAPATIYORUZ VAKİT TAMAM, BEYLER, KAPATIYORUZ İğgeceler Bill. İğgeceler Lou. İğgeceler May. İğgeceler. Haydi eyvallah. İğgeceler. İğgeceler. İyi geceler leydiler, iyi geceler sevimli leydiler, iyi geceler, iyi geceler. T.S.Eliot