DÜNÜN YEDİ GÜNÜ II Bir kapı, kapanmayan Kopan bir parça, bu delik, belirsiz bir delik kafada ve bütün kan, aşkın tüm sıvısı, akıyor, durdurun onu, bir şeyler söyleyin, yarın, az sonra mümkün olduğunun bunun, ve dursun bu, söyleyin, bırakın sonra bizi, ne önemi var, kan alt tarafı bir yerlerde akan. Gördüm bu kadını küçücük olmuştu çarşafın altında sonra gittiğini, yeterli değildi bu, çiçekleri gördüm, deliği, indirilen sandığı, yeterli değildi bu, çevredeki tüm yağmuru gördüm ve ben sessizce düşen toprak gibi ormana. Karıncalar gibi yaşamak isterdim toprağın içinde ve yiyerek toprağı, kara ve geleceği olmayan, ve ben burada bile bir melek gibi yaşamak istiyordum günün tüm ağırlığının üstünden geçen, yavaşça, isteksiz ve ben melektim ve karıncalar, anlamsız ve ışıltılı ve siyah. Dedim ki, ben ölümüm, ama belki yalandı söylediğim ya da değildi, öyle kötüydüm ki daha iyiydi toprağın içinde kaybolup gitmek, günler daha da yükselecekti, dedim ki sağırım ama ben, ama tüm gürültüler delip geçerler beni ve daha iyiydi böylesi, çünkü ölüm boş bir odadır ve insan oradadır. Gidip görmek için cehennem yok, kuşkusuz, gölgelerin var olduğunu, tanrının birinin seslerini, dökülen kanı sahiplenip sahiplenmediğini başvurulacak bir merci bile yoksa taşların ayağa kalkması için ve dün verilen söz unutuluyorsa dönülmeli yeniden oraya, bir an için de olsa. Kapının ardında hiçlik var, ya da, daha doğrusu maddesi hiçliğin, her şeyi boğan bir yoğunluk ve atladığımda eşiği, beni karşılayan hiçlikti ve ben seviyordum içimdeki bu düşüşü sonsuzluğa, daha yumuşak, daha belirsiz, öyle ki, acı çekmek orada ayakta olmaktır, kapının yanında, bilmeden. Yas yıllarıydı onlar, ama yasın rengi de tadı da yoktur onunle yürürdük, olabilirdik içinde engelsiz bir duvar önünde çekmemiz gerekirdi acıyı yastı soluk aldığımız hava gibi geciken. Bilmeden, aldım kitabı meleğin ellerinden ve okuyamadığım için yedim onu ve önce dilimin üstünde bir bal tadı gibiydi ve tatlandı tüm sözcükler sonunda sonra tükettiğimde son tümceyi, işte o zaman acıyla doldu yüreğim ve melek vazgeçti gülümsemekten sonsuza kadar. Yaşamın, ölümün aynı bir kılıç gibi, erteleme yok, dinlenme yok adını bizim koyduğumuz mutsuzluk tastamam ve eksiksiz karanlığın önünde ve sen inatçi dünyalı yaşamın, ölümünle sarmaş dolaş. Claude Esteban