HYPERION'dan
Fakat
sen göklerin güneşi, sen ışıklarını daha
saçıyorsun!
Daha sen yeşeriyorsun kutlu toprak! Nehirler hep
şırıldayarak
denizlere dökülüyor, gölgeli ağaçlar öğlenleri
hep
fısıldaşıyorlar. Baharın sevinç şarkısı
bir ninni gibi fani
düşüncelerimi uyutuyor. Her yanında hayat fışkıran
dünyanın
bolluğu içinde, yoksul varlığım besinini
bulup doyuyor ve
kendinden geçiyor.
Ey mutlu tabiat! Güzelliğin karşısında gözlerimi
kaldırdığım
zaman, bana ne oluyor bilemem, yalnız önünde
akıttığım şu
gözyaşlarında bütün bir cennetin zevki var,
sevgililerin en
başında gelen sevgili!
Hayatın nazlı dalgacığı göğsümde dolaştığı
zaman bütün
varlığım susuyor ve inliyor. Çoğu zaman, gözlerim
göğün ya da
o kutsal denizin sonsuz maviliklerinde, kendimden
geçtiğim
vakit, ruhuma eş bir ruh sanki bana kollarını
uzatıyormuş da
ben kimsesizlik acısından sıyrılarak tanrısal
bir hayata
doğuyormuşum sanırım.
Her şeyle bir olabilmek, budur tanrıların
hayatı ve insaların
saadeti.
Canlı olan her şeyle bir olabilmek, haz içinde
kendini unutarak
tabiat dünyasında yeniden doğmak, işte sevinçlerin
ve
fikirlerin en yükseği; gün ortasının, ağır
sıcaklığını
kaybettiği, gök gürültüsünün sessizleştiği
ve kabaran denizlerin
başak tarlaları gibi dalgalandığı ebedi sükun
yeri, kutsal ziire.
Canlı olan her şeyle bir olabilmek! Bu sözle
fazilet, kin güden
öfkeyi; insan aklı, hükümdarlık asasını
bir tarafa bırakır;
uğraşan sanatkarların kaideleri Urania'nın önünde
hiç olduğu
gibi, her zaman birleşik dünyanın manzarası
karşısında da
bütün düşünceler dağılır ve o şaşmaz
kader, hükmü yürütmez olur;
varlıkların birliği önünde ölüm ortadan
kalkar ve ayrılmazlıkla,
ebedi gençlikle dünya mutlanır ve güzelleşir.
Friedrich Hölderlin
|