xxx

İMKANSIZ'DAN

(...)

Kaçınılmaz düşüşte, başlangıçta verili sınırlar
dışında bir şeyden kaygı duymadan demir alarak,
uçuruma doğru neşeyle gittiğimiz, her şeye meydan
okuduğumuz bu sarhoşluk anları, yeryüzünden
(yasalardan) tamamen kurtulduğumuz ender anlardı.

Sürüp gitme isteğinin ötesinde, tükenmenin
hızlandığı bu anlarda -alevlerin, düşlerin,
çılgın gülüşlerin ortak özelliği olan- bu anlamsız
anlamdan başka hiçbir şey yoktur. Sonunda, en son
anlamsızlık bile, her zaman için tüm diğer
anlamların yadsınmasından oluşmuş bir anlamdır.
(Bu anlam, aslında varlığın sürüp gitmesiyle alay
etmesi koşuluyla, mevcut haliyle, ötekilerin
anlamsızlığı olan her özel varlığın anlamı değil
midir? -ve düşünce (felsefe) tıpkı üflenen mumun
sönen alevi gibi, bu kor gibi yanmanın bittiği
yerdedir).

Peder A.'nın keskin, hayasız ve bilinçli olarak
sınırlı mantığı karşısında B.'nin esrik gülüşü (A.
yarı çıplak, bir koltuğa gömülmüş, B. onun
karşısında ayakta, alaycı ve bir alev gibi çılgın),
demir alan ve boşluğa doğru safça ilerleyen bu
anlamsızlıktı. (Aynı anda ellerim bacaklarının
arasında kayboluyordu ... bu eller körcesine yarığı
arıyor, bana boşluğu açan bu ateşle yanıyordu ...)

O anda, çıplaklığın yumuşaklığı (bacakların veya
memelerin doğuşu) sonsuza değiyordu.

O anda, arzu (dostluğun arttırdığı sıkıntı) öyle
muhteşem tatmin edildi ki, umutsuzluğa düştüm.

Bu sonsuz an, -kaçınılmaz düşüşü ortaya çıkararak,
kendisinden sonra varlığını sürdüren şeyin maskesini
düşürerek, sonsuz mutlu, çılgın bir gülüş gibi- su
yerine alkolü, göğün görünür yakınlığı yerine bir
ölüm yokluğunu, sonu olmayan bir boşluğu koyuyordu.

A., iki büklüm, en çılgın ihtimallere alışkın ve
gözü açılmış ...

Bir beklentinin gerçekleşmemesinden değil,
gerçek bir umutsuzluk yüzünden gülünç bir şekilde
umutsuz olmuş biri olarak ancak B.yi hayal edebilirim.
Akla geldikçe gülünen işlere (yıkıcı ve çelişkili
oldukları sürece) duygusuzca getirilen katı dürüstlük,
görünürde şaşırtmak için kullanılan yöntemlerdeki esin
eksikliği, sefahatteki kirlenmemişlik (yasa, mantıksal
olarak dışlandığında, önyargısı olmadığından daha
baştan berbat bir düzeydedir), duyuların şaşkınlığını
aşan zevklerle zıtlaşan alay; tüm bunlar A.yı bir
tornadan çıkmış gibi kılar. Uzlaşmalardan kurtulmuş
sağduyu bir dağ kadar apaçıktır - hatta bir o kadar
yabanıldır.

B., Peder A.'nın karşısında, onun tuhaflıklarından
şaşkına dönüyor.

Buna karşılık ben, yaşamını ne kadar basit
zorunlulukların yönlendirdiğini gösteriyorum ona:
On yıllık yoğun çalışma, tinin gizlenmesinin,
eklemlerinden koparılmasının yavaş yavaş öğrenilmesi,
insanı duygusuzlaştırıyor. Biraz değişmiş anlamıyla...
perinde ac cadaver.

- İnanıyor musun? diye sordu B. (alayla, zevkle
yanıp tutuşuyordu).

Pederin ayaklarının dibine diz çökmüş ... benim
deliliğimden o da hayvani bir mutluluk duyuyor.

Dostumunuzun allak bullak olmuş yüzü alaycı bir
gülümseyişle aydınlandı.

Güçlükle gevşedi.

Acı gülümseyiş - ve tavanın derinliğinde kaybolmuş,
anlatılamaz bir mutluluk içinde yüzen gözler.

B. dişi bir kurda gitgide daha fazla benzeyerek bana
şöyle diyor:

- Pederin meleklere nasıl güldüğüne bak!

- Efendimizin melekleri, dürüst insanın uykusunu
kaçırır, diyor A.

A. esner gibi konuşuyor.

B.'nin ıslak dudaklarına ve yüreğinin derinliklerine
bakarken ölmediğim için pişmanlık duyuyorum. Azmış
zevkle, aşırı gözü pekliğe ulaşmak, aynı zamanda bedeni,
zekayı ve kalbi de tüketerek, neredeyse ölümsüzlüğü yok
ediyor. En azından dinginliği ortadan kaldırıyor.

Yalnızlığım moralimi bozuyor.

B.'den gelen bir telefon beni uyarıyor: Uzun süre onu
görememekten korkuyorum.

'Yalnız insan' lanetlidir.

B. ve A., kolaylıkla yalnız yaşıyorlar. A. dini bir
tarikat içinde, B. ailesiyle - bu tarikatla, bu aileyle
ilişkileri yalan üzerine kurulu olsa da.

Soğuktan tir tir titriyorum. Birden, beklenmedik
şekilde, B.'nin gidişi midemi bulandıyor.


(...)

Georges Bataille

xxx