İMKANSIZ'DAN
(...)
Kaçınılmaz düşüşte, başlangıçta verili
sınırlar
dışında bir şeyden kaygı duymadan demir
alarak,
uçuruma doğru neşeyle gittiğimiz, her şeye
meydan
okuduğumuz bu sarhoşluk anları, yeryüzünden
(yasalardan) tamamen kurtulduğumuz ender anlardı.
Sürüp gitme isteğinin ötesinde, tükenmenin
hızlandığı bu anlarda -alevlerin, düşlerin,
çılgın gülüşlerin ortak özelliği olan- bu
anlamsız
anlamdan başka hiçbir şey yoktur. Sonunda, en
son
anlamsızlık bile, her zaman için tüm diğer
anlamların yadsınmasından oluşmuş bir anlamdır.
(Bu anlam, aslında varlığın sürüp
gitmesiyle alay
etmesi koşuluyla, mevcut haliyle, ötekilerin
anlamsızlığı olan her özel varlığın anlamı
değil
midir? -ve düşünce (felsefe) tıpkı üflenen
mumun
sönen alevi gibi, bu kor gibi yanmanın bittiği
yerdedir).
Peder A.'nın keskin, hayasız ve bilinçli
olarak
sınırlı mantığı karşısında B.'nin esrik
gülüşü (A.
yarı çıplak, bir koltuğa gömülmüş, B.
onun
karşısında ayakta, alaycı ve bir alev gibi
çılgın),
demir alan ve boşluğa doğru safça ilerleyen
bu
anlamsızlıktı. (Aynı anda ellerim bacaklarının
arasında kayboluyordu ... bu eller körcesine
yarığı
arıyor, bana boşluğu açan bu ateşle yanıyordu
...)
O anda, çıplaklığın yumuşaklığı (bacakların
veya
memelerin doğuşu) sonsuza değiyordu.
O anda, arzu (dostluğun arttırdığı sıkıntı)
öyle
muhteşem tatmin edildi ki, umutsuzluğa düştüm.
Bu sonsuz an, -kaçınılmaz düşüşü ortaya
çıkararak,
kendisinden sonra varlığını sürdüren şeyin
maskesini
düşürerek, sonsuz mutlu, çılgın bir gülüş
gibi- su
yerine alkolü, göğün görünür yakınlığı
yerine bir
ölüm yokluğunu, sonu olmayan bir boşluğu
koyuyordu.
A., iki büklüm, en çılgın ihtimallere alışkın
ve
gözü açılmış ...
Bir beklentinin gerçekleşmemesinden değil,
gerçek bir umutsuzluk yüzünden gülünç bir
şekilde
umutsuz olmuş biri olarak ancak B.yi hayal
edebilirim.
Akla geldikçe gülünen işlere (yıkıcı ve çelişkili
oldukları sürece) duygusuzca getirilen katı dürüstlük,
görünürde şaşırtmak için kullanılan yöntemlerdeki
esin
eksikliği, sefahatteki kirlenmemişlik (yasa,
mantıksal
olarak dışlandığında, önyargısı olmadığından
daha
baştan berbat bir düzeydedir), duyuların şaşkınlığını
aşan zevklerle zıtlaşan alay; tüm bunlar A.yı
bir
tornadan çıkmış gibi kılar. Uzlaşmalardan
kurtulmuş
sağduyu bir dağ kadar apaçıktır - hatta bir
o kadar
yabanıldır.
B., Peder A.'nın karşısında, onun tuhaflıklarından
şaşkına dönüyor.
Buna karşılık ben, yaşamını ne kadar basit
zorunlulukların yönlendirdiğini gösteriyorum
ona:
On yıllık yoğun çalışma, tinin
gizlenmesinin,
eklemlerinden koparılmasının yavaş yavaş
öğrenilmesi,
insanı duygusuzlaştırıyor. Biraz değişmiş
anlamıyla...
perinde ac cadaver.
- İnanıyor musun? diye sordu B. (alayla, zevkle
yanıp tutuşuyordu).
Pederin ayaklarının dibine diz çökmüş ...
benim
deliliğimden o da hayvani bir mutluluk duyuyor.
Dostumunuzun allak bullak olmuş yüzü alaycı
bir
gülümseyişle aydınlandı.
Güçlükle gevşedi.
Acı gülümseyiş - ve tavanın derinliğinde
kaybolmuş,
anlatılamaz bir mutluluk içinde yüzen gözler.
B. dişi bir kurda gitgide daha fazla benzeyerek
bana
şöyle diyor:
- Pederin meleklere nasıl güldüğüne bak!
- Efendimizin melekleri, dürüst insanın
uykusunu
kaçırır, diyor A.
A. esner gibi konuşuyor.
B.'nin ıslak dudaklarına ve yüreğinin
derinliklerine
bakarken ölmediğim için pişmanlık duyuyorum.
Azmış
zevkle, aşırı gözü pekliğe ulaşmak, aynı
zamanda bedeni,
zekayı ve kalbi de tüketerek, neredeyse ölümsüzlüğü
yok
ediyor. En azından dinginliği ortadan kaldırıyor.
Yalnızlığım moralimi bozuyor.
B.'den gelen bir telefon beni uyarıyor: Uzun süre
onu
görememekten korkuyorum.
'Yalnız insan' lanetlidir.
B. ve A., kolaylıkla yalnız yaşıyorlar. A.
dini bir
tarikat içinde, B. ailesiyle - bu tarikatla, bu
aileyle
ilişkileri yalan üzerine kurulu olsa da.
Soğuktan tir tir titriyorum. Birden, beklenmedik
şekilde, B.'nin gidişi midemi bulandıyor.
(...)
Georges Bataille
|