KARAMAZOV
KARDEŞLER'den
340.
- Şaka ediyormuşum! Dün de dedenin yanında
iken şaka ettiğimi
söylediler. Bak yavrum, on sekizinci yüzyılda
bir günahkar vardı: Şöyle bir
laf ortaya attı: "Eğer Tanrı olmasaydı,
onu icat etmek gerekirdi" dedi. "S'il
n'existait pas Dieu il faudrait l'invanter"
ve garip olanı, insanda hayranlık
uyandıran, Tanrının gerçekten varolması değildir.
Asıl hayranlık uyandıran
şey, insan gibi acımak bilmeyen vahşi bir
hayvanın içinde "Tanrının varolması
zorunlu bir şeydir!" diye bir düşüncenin
uyanmasıdır. Tanrı düşüncesi o derece
kutsal, o derece insanı duygulandıran, o derece
derin ve insana onur
kazandıran bir düşüncedir, işte! Bana
gelince, ben çoktandır: "İnsan mı
Tanrıyı yarattı, yoksa Tanrı mı insanı
yarattı?" diye düşünmekten vazgeçtim!
Artık bu konuda tüm çağdaş Rus gençlerinin
ortaya attıkları düşünceleri
eleştirecek değilim. Bütün bu düşünceler
hep Avrupalılarının teorilerinden
çıkarılmıştır. Çünkü Avrupa'da daha
teori olan şey, Rus delikanlısının
zihninde hemen kesin bir yargı olur. Hem de yalnız
gençlerin gözünde öyle
değildir, bazı profesörler için bile böyledir.
Çünkü şimdi bizim Rus
profesörleri ile o Rus gençlerinin arasında çoğu
zaman hiç ayrıntı olmuyor.
Onun için bütün bu teorileri bir tarafa bırakıyorum.
"Şimdi ikimizin amacı ne? Benim amacım ne
kadar mümkünse o kadar
çabuk, sana özümü, yani nasıl bir insan olduğumu,
neye inandığımı, neye
güvendiğimi anlatmaktır. Öyle değil mi, söyle?
Onun için sana şunu
bildiriyorum ki, Tanrı'nın varlığını düpedüz
ve yapmacıksız kabul ediyorum.
Yalnız şunu belirtmem gerekir: Eğer Tanrı gerçekten
var ise ve dünyayı
yaratmışsa, o halde hepimizin bildiği gibi onu
Öklid geometrisine göre insan
aklını da ancak üç boyutlu kavrayabişlecek
şekilde yaratmıştır. Bu arada bazı
geometri bilginleri ve filozoflar ortaya çıktı.
Üstelik bunların arasında çok
değerli olanları vardır. Bunlar tüm evrenin,
hatta evreni de içine alan
sonsuzluğun bile Öklid geometrisine göre yaratılmış
olmasından şüphe
ediyorlar. Hatta Öklid'e göre dünyada hiçbir
şart altında kesişmeyen,
kesişmeleri imkansız olan iki paralel çizginin
belki de sonsuzluğun herhangi
bir noktasında birleştiklerini hayallerinden geçirmek
cüretini gösteriyorlar.
"Ben şöyle bir yargıya vardım, yavrum:
Madem benim böyle bir düşünceyi
bile kavramaya gücüm yok, o halde Tanrıyı nasıl
kavrayabilirim? Boynumu eğerek
şunu açıklıyorum ki, böyle sorunları çözmek
için gereken yeteneklerden
hiçbirine sahip değilim. Benim aklım Öklid
prensiplerine göre işleyen, yani
yalnız bu dünyayı kavrayabilecek bir akıldır.
Böyle olunca, nasıl olur da bu
dünya ile ilgisi olmayan bir konuda karar
verebilirim? Sana da öğüdüm bunu
hiçbir zaman düşünmemektir, dostum Alyoşa!
Hele Tanrı'yı "Tanrı var mı? Yok
mu?" sorusunu hiçbir zaman aklına getirme!
Bütün bu sorular üç boyutlu
düşünceye sahip bir aklın hiçbir zaman
kavrayamayacağı şeylerdir.
"Bu bakımdan Tanrının varlığını kabul
ediyorum. Hem de bunu seve seve
kabul etmekten başka, "O"nun hikmetine,
"O"nun bizim hiçbir zaman
bilemeyeceğimiz bir amacı güttüğüne, hayatın
belirli bir düzen içinde
olduğunua, bir anlam taşıdığına, günün
birinde de güya hepimizin birleşeceği
kusursuz düzene, bütün evrenin yöneldiği
"Kelam"a ve benzerleri olan herşeye,
herşeye, hatta sonsuzluğa bile inanıyorum!..
Bu konuda birçok sözler
söylenmiştir. Artık bana öyle geliyor ki, iyi
bir yoldayım, değil mi?
"Öyleyken bütün bunların sonucunu düşündüğüm
zaman, Tanrı'ya bağlı
olan bu dünyayı kabul edemiyorum. Hem de varlığını
bildiğim halde, yani böyle
bir dünyanın nasıl varolabileceğine bir türlü
inanamıyorum. Kabul edemediğim
şey, Tanrı'nın kendisi değil, bunu anla! Ben
yalnız "O"nun yarattığı dünyayı
kabul edemiyorum, onu bir türlü benimsemeye razı
olamıyorum! Ne demek
istediğim açıklayayım: Mini mini bir çocuk
gibi içtenlikle ve kesin olarak
inanıyorum ki, tüm acılargünün birinde
dinecek, insanlığın içinde yaşadıkları
tüm zıtlıkların gururu yaralayan gülünçlüğü
basit bir serap gibi siliniverecek
ve tüm ayrılıklar bu atom kadar küçük, güçsüz
ve Öklid prensiplerine göre
yaratılmış aklımızın çirkin bir uydurması
olarak yok olacak. İnanıyorum ki en
sonunda, dünya sona erdiği, herşeyin o
kusursuz düzene karışmış bir bütün
olacağı anda, öylesine değerli bir şey
olacak ki, meydana gelen bu değerli şey
tüm yürekleri dolduracak, tüm nefretlerin söndürülmesine,
insanların
yaptıkları tüm kötülüklerin, döktükleri
kanların bağışlanmasına yetecektir. O
zaman insanların yaptıkları herşey bağışlanacak,
hoş görülecek ve başlarından
geçen herşeyi hoş karşılamak mümkün
olacaktır. Varsın öyle olsun!.. Varsın bu
söylediklerimin hepsi gerçekten meydana gelsin
ve o dediğim değerli varlık
karşımıza çıksın. Öyle de olsa ben gene de
bunu kabul etmiyorum, etmek de
istemiyorum!
"Diyelim ki paralel çizgiler bir noktada
birleştiler, diyelim ki bunu
ben de kendi gözlerimle gördüm; öyleyken,
bunu kendi gözümle gördüğüm halde,
sadece "birleştiklerini gördüm"
derim, ama gene de, gerçekten öyle olduğunu
kabul edemem. İşte, benim anlatmak istediğim
bu, Alyoşa!.. Benim tezim budur!
Artık bunu sana ciddi söylüyorum. Seninle yaptığımız
bu konuşmaya mümkün
olduğu kadar saçma başladım, ama sonunda işte
bu açıklamaya dek götürdüm.
Çünkü biliyorum ki, senin için gerekli olan
budur. Senin bilmek istedğin
Tanrı'nın varolup olmadığı değildir. Senin
için yalnız sevgili ağabeyinin
hangi duygular içinde oyaşadığını öğrenmek
gerekliydi. Ben de bunu söyledim
işte.
Fyodor Dostoyevski
|