ARNHEIM ÜLKESİNDEN Ve bunca çağı, bunca yılları arkamızda bıraktık, roket havalandığında boşlukta sürüklenen duman bulutu gibi -- Bütün Arnheim ülkesi kar altındaydı, ama biz oradaydık. Çamların yanındaki kulübelerden sarı bir ışığın vurduğunu gördük buz tarlalarına ve kilometrelerce uzaktaki beyaz bir çukurdan kahkahalar duyuldu açık seçik. Aşağılara doğru yürüdük kolkola. Biliyorum, sen bir düş sanıyordun bunu, oysa oradaydık biz. Ve boru sesleriydi duyulan -- kayaların çevresinde gürültüyle çınlayan -- çöpleri ve mamut kemiklerini yakarlarken. Çırılçıplak şarkı söylüyorlar, dumanlar içinde öpüşüyorlardı. Bir çocuk ya da hayvanlarından biri ağlıyordu. Delikanlılar buz parçalarını silkiyorlardı davullarından. İnerek aralarına karıştık, ama elbette hiçbir şey göremiyordu onlar. Gene de sezdiler yaklaştığımızı, durup baktılar -- nerdeyse gözlerimize. Onlar için havanın yer değiştirmesiydik biz, beklenmedik bir rüzgar, ama elimizde değildi korkularını denetlemek. İçlerinden biri ölüyorsa, hiçbir şey yapamazdık. Ağlama sesi yeni doğmuş birinden geliyordu: şarkının nedeni buydu. Artık biliyorduk. Bir sevinçten başka neydi durdurduğumuz? Sen de aynı tedirginliği duydun biliyorum, koluma sarıldın, bizle ilgili sandıkları bir şeyin geçmesini bekliyorlardı. Terli bir borazancı ateşin içinden yanan bir odun alıp gövdelerimizin olacağı yere fırlattı -- yalnızca onun korkusuzluğunu hissettik. Demek ki, var olduğunu sandıkları her güce karşı böyle davranacaklardı, görünsün, görünmesin. Tanrılar yok Arnheim ülkesinde. Gemiye işaret ettik; geri geldik; hayatlarımız ve günlerimiz bize geri geldi, kayaların ve tohumların anılarından çok daha derin izlerle. Eylemdir zamandan edinilen anılar. Edwin Morgan