ARAF İkinci Bölüm Yüksek bir dağın sırlanmış zirvesinde- Uçsuz bucaksız otlaktan yatağında uzanan mahrur çobanın; Ağır göz kapaklarını kaldırıp, "Bağışlanma umudunu" mırıldanarak baktığı gibi Ayın göklerdeki küçülüşüne- Uzakta gün ışıklı eterin içinde, o gül renkli zirveye, Batan güneşin ışığını yakalayıp, akşam üzeri- Güzel, tuhaf bir ışıkla geceleyin dans ederken ay- Böylesine yükseklerde, Havaya yaslanmış dev sütunların üzerinmde, O çift gülümseme, Perian mermerinden tansıyan Çok aşağılarda kırılan dalgaların üzerinde, Besleyip gözetmişti o genç dağı ininde. Kayan yıldızların döşediği kaldırımları, Abanoz gecede düşerlerken, Göğün malikanelerini süsleyip Kendi kefen örtülerini gümüşleyerek, ölümleriyle. Bir kubbe göklere ışıkla bağlanmış, Bir taç gibi oturdu bu sütunların üzerinde- Yukarda mor göklere bakardı, Yuvarlak bir elmasın orada bir penceresi Ve Tanrının ışıkları çarpmıştı O meteor zincirini ve Bütün güzellikleri iki kez kutsamıştı. Sayılmazsa o istekli ruhların, İmparatorlukla o halka arasında, Karanlık kanatların çırptıkları. Ama sütunların üzerindeki Seraph'ların gözleri, Bu dünyanın karanlığını görmüştü-gri-yeşil, ki, Doğanın en sevdiği renk güzelliğinin kabri için Pusu kurmuş her köşedeki. Ve bu mermer yuvadan dışarı bakan, Bütün Cherubim heykelleri, Yaşar görünürdü bulunduğu nişan gölgesinde- Böyle zengin bir dünyada Achaian heykelleri, Firizler Tadmor ve Persepolis'ten- Balbec'ten ve Gomore'nin Sessiz kuyusundan- Ah kurtulmak için Çok genç ama. Sana ulaştı dalga şimdi. Bir yaz gecesinde eyleşmeyi sever Ses: Külrengi akşamın mırıltısını dinlemeyi, vaktiyle, Irka'ta vahşi yıldız-bakıcılarının kulağına çalınan- Ve o adamda işttiği Düşünerek uzak karanlıklara bakan, Ve yaklaşan bir bulut halinde görür karanlığı Onun gürültüsü sesi değil midir En kolay hissedilen ve duyulan? Ama nedir o? -Gelen- ve kendisiyle Bir müziği getiren- kanat hışırtısı- Bir duruş- ve derken sürünüp geçen melodi, Ve Nesace salonlarında yeniden. Yanakları alev alev ve aralanmış dudakları, Kabına sığmayan enerjisinden; Ve ince belini saran kuşak Çözülmüş kalbinin atışından. Salonun ortasında durup soluk aldı, Zanthe. Ve dinlenmek istedi, altın saçlarını Öpen ışığın altında herşey Pırıl pırıl parladı. Genç çiçekler mutlu çiçeklere fısıldıyordu, müzikle o gece Ve ağaçlar ağaçlara; Yıldızların aydınlığı korularda ya da Ay ışığında vadilerde; Müzik fışkırıyordu akarken çeşmeler, Ama sessizlik çökmüştü maddi şeylerin üzerine- Güzel çiçekler, parlak çağlayanlar ve melek kanatları- Ve ses yalnızca, kendisinden ruhun çıktığı, Kızların söylediği afsuna nakarat taşıyordu: "Kağıttan kurdelenin altında ya da mavi çanın Ya da düş göründen ay ışığını uzak tutan çiçekli dalın- Pırıltılı varlıklar. Yarı Yarı kapalı gözlerle Senin mucizenin göklerden Çekip getirdiği yıldızları süzen, Gölgeler arasında ışıyıp senin başına İnene dek- tıpkı Şimdi seni çağıran kızın gözleri gibi- Kalk. Menekşe köşklerindeki düşlerinden Bu yıldız ışıklı saatlerdeki görevine, Ve çiylerle yüklü saç örgülerinden Silkele o öpüşlerin soluğunu. Onlarda ağırlaştırır (Ah, nasıl sensiz, Aşk Melekler kutsanır?) Gerçek aşkın öpüşleri, sana ninni söyleyen. Kalk. Silk kanatlarından Seni engelleyen herşeyi: Gecenin çiyini ki- Ağırlaştırabilir uçuşunu; Ve aşk okşayışlarını- Ah, Ayrı tut onları: Çünkü saç örgülerinden hafiftirler, Ama kurşun gibidirler yürekte. Ligeia, Ligeia Güzelim. En haşin düşüncesi Müziğe dönüşelim, Ah, senin istediğin mi Rüzgarlarda sıçramak? Ya da yalnız Albatros gibi, Kparisli bir biçimde sessiz, Gceleyin görev dışında, (O'nun gökte olması gibi) Orlardaki uyumu zevkle gözlemek? Ligeia, nerede olursan ol Hiçbir büyü ayıramaz senden müziğini Büyü dolu bu uykuyla bağladın birçok Kişinin gözlerini. Ama senin başında nöbet beklediğin Müzikler yükselecek, Çiçekler üzerine damlayan Yağmurun sesi Sağanağın ritmiyle dans eden Büyüyen çimenlerin mırıltısı Nesnelerin sesleri (ama taklit edilir, yazık.) Git öyleyse canım Uzaklara git Ayışığının altında uzanan En temiz kaynaklara, Yalnız göle, derin uykusunun Düşlerinde, göğsünü süsleyen Yıldız adalarına gülen Vahşi çiçeklerine sürünüp, Gözlerini karıştırdığı, Kıyısında kızlar uyuyan. Bazıları serin gölgeyi bırakmıştır Ve uyumuştur arılarla Uyandır onları kızım Kırda ve çayırlıkta. Git uyurlarken soluğunu ver kulaklarına, Duymak için duyduklarını müziksel arkamı yumuşakça, Ne uyandırabilir böylesine çabuk, Soğuk ayın altında uyutulmuş bir meleği Hiçbir büyücülüğün uygulayamayacağı gibi, O ritmik sayı, o ninni söylerken? Uçan ruhlar ve melekler Bir tane Seraph mahrur uçuşlarıyla havalanan, Tane düşleri fırlatan gök katından Seraph'lar "Bilgi"den başka herşeyin içinde, O keskin ışık, senin sınırlarından düşüp yansıyan, Uzak dur ölüm. Gelip Tanrının gözünden o yıldızın üzerine: Tatlıydı o hata-ama daha tatlı ölüm- Tatlıydı o hata-bilimin soluğu bile Bizimle pusulandırır sevincimizin aynasını- Samyeliydi onlar için, yok eden- Nedir ki onları bildiren, ki gerçek sahteliktir, Ya da mutluluk keder? Tatlıydı ölümleri- onlar için hoştu ölüm Son heyecanı ile doygun ölümlerinin- Ölümsüzlük yok o ölümün ötesinde, Yalnızca uyku-var oluş yok, Ve orda ah yorgun ruhun olsa- Uzak göğün sonsuzluğundan-ama Cehennemden de ne kadar uzak Hangi suçlu ruhlar çalı gölgelerin Ürpertici çağrısı duymayan ilahinin? İki kişi yalnızca: Onlar düştü. Çünkü gökten lütuf inmez, Kendi yürek çarpıntılarından başkasını duymayanlara, Bir melek-kız ve onun Seraph sevgilisi, Ah nerede (arayabilirsiniz geniş gökleri) Duyulmuş aşk, o kör göreve yakın- Kılavuzsuz aşk düşmüştü-gözyaşları arasında acının Önemli bir ruhtu düşen: Yosun mantolu kuyuların başında gezen, Işıklara bakan pırıldayan yukardaki, Ay ışığında aşk hayallerine dalan: Şaşmaya gerek yok, göz gibidir çünkü her yıldız orada, Ve öylesine tatlı bakar ki güzelliğin saçlarına, Ve onlar ve yosunlu pınarlar kutludur, Onun aşka düşmüş yüreğine ve kederine. Gece (bir keder gecesiydi onun için) Bir bağ uçurumunda buldu Genç Angelo'yu, Uçarak eğilip göğe doğru, Ve aşağıdaki yıldızlı dünyalara Bağırırken oturudu oraya aşkıyla. Kara gözlerini çevirdi gök kubbesine kartal bakışıyla Onun üzerine çevirdi bakışını derken-ama Dünyaya baktı durdu bir yandan da. "Ianthe, canım, bak. Nasıl soluk şu ışık Ne kadar hoş böylesine uzaklara bakmak. Böyle görünmemişti o sonbahar akşamı Bıraktım onun görkemli salonlarını-ne de ayrıldığım için üzüldüm. O akşam- o akşam- iyi anımsamam gerek Gün ışığı düşmüştü Lemnos'a, bir büyü Oturduğum arebesk oymalı yaldızlı salonlara, Ve kumaşla kaplı duvarlara Ve göz kapaklarının üzerine- Ey ağır ışık Nasılda uykuluydu ağırlaştırdı onları geceleyin Çiçeklerin üzerine önce ve pusan ve aşkın İranlı Sadi'yle Gülüstan'a kaçtıkları: Ama ah o ışık-uyumuştum- ölüm, o sırada Duygularımı uyuşturmuştu o güzel adacıkta. Öylesine usulca ki tek bir tüy bile Bozmadı o uykuyu- ya da bildi orada olduğunu. En son dolaştığım köşesi yeryüzünün. Parthenon denilen mağrur bir tapınaktı. Senin kor kesilmiş göğsünün artışından Bile daha çok güzellik, onun sütunlu Duvarlarının çevresine toplanmıştı. Ve kanatlarım geçmiş zamanı geride bırakınca Kartalların yuvasından uçtuğu gibi Oradan fırlayıp uçtum ve Bir saat içinde geride bıraktım yılları. Onun gökteki sınırlarının üstünde Yeryüzü bahçesinin yarısı veriliyordu. Bir harita gibi açılıp gözlerinin önünde Çölün terk edilmiş kentleri de. Ianthe, güzellik o zaman erişti bana Ve yeniden insan olmayı ancak yarı yarıya istedim." "Angelo, niye onlardan olasın ki? Daha parlak bir mekan burda senin için Ve daha yeşil alanlar yukarıdaki dünyada Ve kadın güzelliği- ve tutkulu aşk." "Ama dinle Ianthe, o yumuşak hava Bozduğunda, benim bayrak açmış ruhumun Sıçrayışından belki de aklım karıştı- Ama öylesine geç bıraktığım dünya bir kaosa düşmüştü Fırlayıp yerinden kanatlarla, yuvalanmıştı Bir alev gibi öfkeli göğün karşısında. Bana öyle geldi ki, tatlım, o zaman bıraktım havada savrulmayı Ve düştüm yükseldiğim kadar hızlı değil Ama sallantılı, aşağı inen bir hareketiyle ışığın, Tunçtan ışıklarla bu altın yıldızın üstüne. Çok tutmamıştı düşme sürem çünkü en yakın Olan yıldız seninkiydi bizimkine. Müthiş yıldız. Bir eğlenti gecesinin ortasında gibi Kızıl bir Deadalion çekingen yeryüzünde." "Geldik- ve senin gezegenine de- ama Bize kalmıştı hanımımızın çağrısını tartışmak Geldik, aşkım, etraftan, yukardan, aşağıdan Neşeli ateş böceği gibi gecede gidip geldik. Ne de sebebini sorduk bir meleğin boyun eğişinden başka Onun bize bağışladığı, Tanrının bağışladığı gibi ona Ama, Angelo, senin boz renkli zamanın Asla açmadı güzel kanatlarını daha güzel bir dünyaya, Gölgeliydi güzel küçük diski ve yalnızca meleklerin gözleri Göklerdeki hayali görebilirdi. Araf ilk kez öğrendiğinde yönünün başaşağı Yıldızlı denizin üstünde olduğunu- Ama ihtişamı büyüdükçe gökte Kor kesilmiş güzelliğin göğsünün, bakışları altında olması gibi. Durduk önümüzde insanlığın kalıtının Ve yıldızın titredi-titrediği gibi güzelliğin Böylece, konuşurken aşıklar zaman geçti Gece eridi, eridi ve sabahı getirmedi. Düştüler: Çünkü gökten lütuf inmez Kendi yüreklerinin çırpıntısından Başkasını duymayana. Edgar Allan Poe