YENİ YETME Bir yaz -onaltı yaşımdaydım- bir garip ses geldi kulaklarıma Ansıyorum, deniz kıyısındaydı, bir iskelet gibi kumsalda bırakılmış bir sandalın iskeleti ve kırmızı ağları arasında. Sese yaklaşmak istedim kulağımı kuma yapıştırarak. Ses kayboldu. Ama bir akan yıldız Sanki ilk görüyordum bir akan yıldızı ve dalganın tozunun dudaklarımda. İşte o gece, ağaçların kökleri bir daha gelmediler. Ertesi gün bir yolculuk sayfalarını açtı içimde ve lapandı bir resimli kitap gibi. Her akşam sahile gitmek istedim İlkin sahili öğrenmek ve gitmek sonra da kıyı boyunca. Üçüncü gün, bir kız sevdim tepenin üstünde; Bir beyaz evi vardı küçük, bir dağ kilisesi gibi, bir yaşlı annesi pencere, bir örgünün üstüne eğilmiş gözlükler ve hep suskun, Bir fesleğen saksısı, bir karanfil saksısı. Sanırım adı Vasso, Phrosso ya da Bilio'ydu. Böylece unuttum denizi. Ekim ayının pazartesi günü Kırık vir testi buldum beyaz evin önünde Vasso'nun (hadi öyle diyelim) siyah bir elbisesi, dağınıktı saçları, gözleri kırmızıydı. Sorunca olan biteni: "Annem öldü, doktor dedi ki temellere siyah bir horoz kesmediğimiz için ölmüş...Burada nerde bulunur siyah horoz...sadece beyazlar ve kümes hayvanları, tüyleri yolunmuş satılır o da pazarda..." Hüznü ve ölümü hiç böyle düşünmüyordum. Ayrıldım ordan ve denize yöneldim gece, Saint-Nicolas köprüsünde Çok yaşlı bir zeytin ağacının ağladığını düşümde gördüm. Yorgo SEFERİS