VAROLUŞÇUNUN
BUNALIMI'ndan
VAROLUŞA DOĞRU
Büyük düşünür-ozan
Porphyre Eglantine çapraşık ve derin
anlamlı yazılarıyla geniş bir ün yapmıştır
ama, en çok ölümsüz
şiiri Chant du néant (Hiçliğin Türküsü)
ile tanınır.
Koca bir çölde
Sonsuz bir kum denizinde,
Arıyorum
Yitik yolu arıyorum
Bulamadığım bir yolu.
Bir orada, bir burada
Bütün yönlerde ruhum
Bulamıyor aradığını.
Bu korkunç boşlukta
Bu sonsuz boşlukta,
Her yanım kum
Alabildiğine parlak, boğucu
Kumlar uzanıyor çevrenin sonuna değin
Sonra bir ses duyuyorum
Tatlı, gür ve kahredici
Diyor ki bana:
"Yitik bir ruh sanıyorsun kendini sen!
Bir sanıyorsun kendini
Yanılıyorsun. Bir ruh değilsin gerçekte
Yitmiş de değilsin
Bir hiçsin yalnızca
Yoksun sen."
Gerçi oldukça ünlü bir şiir bu Chant du néant,
ama nasıl
bir ortam içinden yaratıldığını, ne gibi
olaylara yol verdiğini
bilen azdır sanırım.
Porphyre çocukluğundan beri duyguluydu; olmadık
şeyleri
dert edinirdi kendine. Varolmadığı korkusu
sarmıştı yüreğini.
Aynaya her bakışında imgesini görememekten
korkardı. Bu korkusunu
dağıtmak amacıyla bir felsefe yarattı sonunda.
Genellikle kuşku-
larını bir yana itebiliyordu böylece; ama Hiçliğin
Türküsü'ndeki
o birden her şeyi yıkan görüntü ozanın bu
konudaki başarısızlığını
gösteriyor bize. Porphyre bu uğursuz sesi
susturmak için her ne
pahasına olursa olsun VAROLMAYA karar verdi.
İç gözlem ve dış gözlem ona hiçbir şeyin
acı kadar gerçek
olamayacağını öğretmişti. varolması için
acı çekmesi gerekiyordu.
Porphyre büyük acılar bulmak umuduyla yollar düştü.
Güney kutbunda
tek başına bir kış geçirdi. Sonu gelmeyen
gece ona geleceğin karan-
lık görüntülerini esinledi.
Nazi Almanya'sında kendini Yahudi diye tanıtarak
türlü
işkencelere katlandı. Ama tam bu işkenceler
dayanılmaz bir hal
almışken Poe'nun kuzgunu geldi sıçraya sıçraya,
Mallarmé'nin
sesiyle o korkunç tekerlemeyi haykırdı: "Acı
çekmiyorsun sen;
Bir hiçsin yalnızca; Sen yoksun!"
Sonra Rusya'ya gitti Porphyre. Orada da Wall
Street'den
yollanmış bir casus süsü verdi kendine. Bu yüzden
bir kışı da
Beyaz Deniz kıyılarında ağaç kesmekle geçirdi.
Açlık, yorgunluk,
soğuk her gün biraz daha iliklerine işledi. Eh
bu gidişle bir
gün varolorum elbet, diye düşünüyordu kendi
kendine. Ama hayır!
Kışın son gününde karlar tam erimeye yüz
tutmuştu ki uğursuz
kuş bir kez daha göründü, bir kez daha haykırdı
o korkunç sözleri.
Belki de, diyordu Porphyre, arayıp bulduğum bu
acılar
sudan şeylerdi. Gerçek mutsuzluğu duymak için
acılarıma bir de
utanç katmalıyım.
Bu yeni düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla
kalktı Çin'e
gitti. Orada Komunist Partisi'nin gözde üyelerinden
Çin'li bir
kıza deli gibi tutuldu. Sonra sahte belgeler düzenleyerek
onu
İngiliz hükümetine gizli ajanlık yapmakla suçladı.
Korkunç işkence-
lerle gözleri önünde öldürdüler kızcağızı.
O zaman "Şimdi gerçekten
acı çekmiş sayılırım." diye düşündü
ozan, "Sonuna değin çılgınca
sevmiştim bu kızı; kendi korkaklığım, kendi
alçaklığımla bu korkunç
sona sürükledim onu. İnsanoğlunun
dayanabileceği acıların en büyüğü
bu olsa gerek." Ama hayır! Elini kolunu bağlayan
buz gibi bir kor-
kuyla donakaldı Porphyre. Kader Kuşu yine gelmiş,
kendisini Paris
edebiyat çevrelerinde tanıtan ölümsüz ozanın
sesiyle yine o korkunç
sözleri haykırmıştı.
Kuş uçup gitmeden Porphyre bütün gücünü
toplayarak yüreğin-
deki umutsuzluğu dile getirdi. "Ey Kuzgun,"
diye kaykırdı, "söyle
bana, varolduğuma seni inandırmak için ne
yapayım?" Kuzgun bir tek
sözcükle karşılık verdi buna : "Ara",
sonra da yok oldu ortadan.
Böylece yeniden aramaya koyuldu Porphyre. Ama bu
arayışı
bütün gücünü kapsadı sanmayın. Bu süre
boyunca yine bir düşünür-
ozan olarak her yerde, özellikle gizli çevrelerde
hayranlık topladı.
Çin'den dönüşünde şeref üyesi olarak Paris'teki
Felsefe Kurultayına
çağrıldı. Toplantı günü herkes salonda
yerini almıştı; yalnız başkan
yoktu ortada. Porphyre tam sabırsızlanmaya başlamıştı
ki birden
kuzgun girdi içeri, geçip başkan yerine oturdu.
Sonra ozana dönerek
bütün üyelerin duyabileceği çınlayan bir
sesle : "Senin felsefen yok
aslında, senin felsefen bir hiç!" diye bağırdı.
Bu sözleri duyan
Porphyre'in yüreği en acı yaşantılarının
bile veremediği derin bir
umutsuzluk kapladı. Yığılıverdi olduğu yere.
Kendine geldiğinde kuşun
ağzından ne zamandır özlemini duyduğu sözlerin
döküldüğünü duydu:
"Yeter artık, acı çekiyorsun: Yeter, varsın."
O sırada gözlerini açtı Porphyre. Rahat bir
soluk aldı;
gördüğü bir düştü yalnızca.
Ama o gün bugündür felsefe üstüne ne bir söz
söyledi ne de
birşey yazdı.
Bertrand
Russell
|